marw Cumartesi, Mart 14


farkındayım, son eklediğim birkaç resim ve yazı çok karamsar oldu. ama içim bu durumda şu sıralar. kendimi salmakla toparlamak arasında gidip geliyorum. bir yanım "sal gitsin" derken (ki baskın olan yanım bu), diğer yanım "saçmalama kızım toparlan, salaklaşma" diyor. iki ben arasında kalakaldım. salmak çok kolay çünkü. hiçbir şey yapmamak.. şaraptır, votkadır, ne varsa içip kendini kaybetmeye çalışıp aynı yerde sabit kalmak, asla bilincini kaybedecek kadar sarhoş olamamak.. düşününce zor gelen bunlarmış gibi gözüksede aslında diğer yoldan çok daha kolay. akışına bırakmak gibi biraz. akış değil aslında, bir nevi sürükleniş. ben zaten denizin üstünde hiçbir şey yapmadan yatıp akıntının beni sürüklemesini çok severim. bu durum da aynı ona benziyor. biraz mazoşist bir yaklaşım belki bu. biraz acıyı sevmek. acı olmadan hayatın basit gelmesinden sanırım tüm bu asla toparlanmama çabası.

bir de diğer yola bakalım. kendini salmamak, bir an önce toparlanmaya çalışmak. bir kere bu yolu uygulamak için dik durmak gerekiyor. karşına bu dönemde çıkacak her türlü zorluğa göğüs germek gerek. ki olur olmadık zamansız zorluklar ve hayatın saçmalıkları da bu zamanlarda daha çok gösterir kendilerini inadına. sanki senin hiç derdin, tasan yokmuş gibi birde onlarla uğraşmak zorunda kalırsın. ne bileyim; sınavın kötü geçer, paran yetmez (bu daha çok olayın içmek istersin para olmaz kısmı), süslenip dışarı çıkarsın dağıtayım kafamı diye, dolu yağar mesela. yapar hayat bunu. hem de çok sık yapar. (ne gerek varsa) işte bu yol çok çok çok zor. çok hengameli. uğraş dur. zaten belki de toparlanmayı sağlamasının nedeni bu. sen uğraşıp dururken neye üzüldüğünü, neye kırıldığını unutuyorsun. aslında bu da hayatın içinde sürüklenmek. yalnız diğerinden farkı şu. ilkinde sen amaçsızca sürüklenmek isterken ikincisinde hayat seni savuruyor. ve hayatın savuruşu çok acımasız. senin kendine acımamanla aynı şey değil bu. bilerek ve isteyerek yapmakla, istemeyerek savrulmanın farkı.

bugün anladımki aylardır yanında olan birinin şimdi yanındayken bile uzak olması (ya da senin öyle hissetmen) çok koyuyor insana. hele birde işin içinde yağmur ve hüzünlü ayrılık şarkıları varsa çok daha acıtası oluyor her şey. zamanında yemeğini, sigaranı, içkini, (belki yatağını), belki hayatını paylaştığın birine bir yabancı gibi davranmak.. sanki onlar hiç olmamış gibi, hiç yaşanmamış gibi davranmak.. böyle zamanlarda "keşke duygularımız olmasa, ağaç gibi yaşasak" falan diyorum. ama o da çekilecek şey değil. böyle çelişkiler içerisindeyim işte. yine yeni yeniden hayatın her şeyi yoluna koymasını bekliyorum. bakalım.. zaman..

soundtrack: dido - white flag

3 zıttırık:

Adsız dedi ki...

#235985 numaralı tanımınıza " mantis " yorum yapmıştır. (+)
sonuna kadar okudum. haddim olmayarak bir kaç şey söylemek isterim. sevgi denen şey sendeyse ve kıymeti bilinmiyorsa takma kafana. onlarda olmayanın farkına varamalarındandır. yaralanmalar olmuş anladığım kadarıyla. ilerdede olacaktır. ama bizi pişiren bu yaralar değilmidir? bene kalırsa sen her yaranın üzerine bir tarih at, intikam amacıyla değil ama, bir daha aynı yerden yaralanmamayı unutmamak için. demirin hikayesini bilirmisin? demirci demirden kılıç yapmak için demir külçesini ateşe atar, akkor olana kadar ateşe tabi tutar, ardından örsün üzerinde günlerce balyozla döver. taaaki demirci işin olgunlaştığına kanaat getirinceye kadar. ondan sonra o demir cağız su içmeye hak kazanır. ve bir daha asla hasar görmemek üzere çalik bir kılıç olur. hayatımız boyunca ateşede maruz kalacağız, balyozada. taaki demircimizin bizim suyu içmeye hak kazandığımıza kanaat getirinceye kadar :) vaktini aldım hakkını helal et :))

marw dedi ki...

mantis güzel bir yorum yapmış evet ama pişe pişe yandım artık ben bu konuda. biliyorum kızacaksın bana bunu söylediğim için. "nesin ki daha? ne yaşadın da bunu söyleyebiliyorsun?" diyeceksin ama ne bileyim işte. böyle..

Adsız dedi ki...

yorumda benim inanmadığım bir şey var, o kesin. senin ne kadar yanman gerektiğine sen karar veremiyorsun. benim inancım şudur ki bu yanışın bir sonu yok. o nedenle ben yaptm, ben ettim, ben aştım, çok anlamsız laflar. insanın ömrü bir avuç ve biz o bir avuç ömürde ne kadar çok şey yaşabiliriz ki? yaşadıklarımızın yanında yaşa(ya)madıklarımız kimbilir kaç kat fazla. insan asla yeteri kadar olgunlaşamaz. benim inancım odur ki bizler asla su yüzü göremeyeceğiz. o nedenle bu güzel konuşmamı şu atasözüyle bitireyim: tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın.

not: şu yorum kısmındaki kelime doğrulama kısmını kaldırırsan çok müteşekkir olacağım :))